ESKİŞEHİR/MİHALGAZİ İLÇESİ/ALPAGUT BELDESİ TANITIM SİTESİ/ ANA SAYFA »
İletişim »
Alpagut`a Ulaşım »
DOST LİNKLER »
Mustafa SUNA (DALLI MUSTAFA)`dan »
ALPAGUT VE ALPAGUT"LULARDAN HABERLER.. »
A.S.Y.A.D. »
ALPAGUTSPOR: »
FOTOĞRAF ALBÜMÜMÜZ HAKKINDA »
MÜLKİ-İDARİ VE COĞRAFİ KONUM »
ALPAGUT BELDESİNDE GÖREV YAPAN MUHTARLAR VE BELEDİYE BAŞKANLARI: »
ALPAGUT BELDESİ; MAHALLE, CADDE VE SOKAK İSİMLERİ »
ALPAGUT BELDESİ KISA TARİHİ »
BİLİNEN SÜLALELER VE SOYADLARI: »
ALPAGUT BELDESİNDE BULUNAN RESMİ KURUMLAR VE KISA TARİHÇELERİ(FOTOĞRAFLARLA) »
GEÇMİŞTE VE GÜNÜMÜZDE ORTAK KULLANIMA AÇIK TESİSLER(FOTOĞRAFLARLA) »
ALPAGUT ARAZİ SULAMASI VE DÖNEMLERİ »
TÖRENLERİ »
ALPAGUT MERKEZ VE SAHASINDA BULUNAN TARİHİ YERLER VE ESERLER(FOTOĞRAFLARLA) »
BİR KISMI HALEN KULLANILAN OTANTİK EŞYALAR »
ALPAGUT ARAZİ DAĞILIMI »
ALPAGUT SINIRLARI İÇİNDE TARLA-BAHÇE VE BAĞ GRUBU MEVKİ İSİMLERİ »
ALPAGUT DAĞ YOLU VE DAĞ GRUBU MEVKİ İSİMLERİ »
ALPAGUT SINIRLARI İÇİNDE; YERLEŞİM ALANI DIŞINDAKİ ÇEŞMELER(FOTOĞRAFLARLA) »
BELDE`DE KULLANILAN İLENÇ VE BED-DUA DEYİMLERİ »
ÖZLÜ SÖZLERİ: »
»
DALLI MUSTAFA"NIN "ALPAGUT" KONULU ŞİİRLERİ: »
ALPAGUT KÜLTÜRÜNE ÖZEL TÜRKÜ VE İLAHİ SÖZLERİ: »
ALPAGUT BELDESİNDE YETİŞTİRİLEN MEYVELER VE FOTOĞRAFLARI: »
ALPAGUT BELDESİ`NDE YETİŞTİRİLEN SEBZELER VE FOTOĞRAFLARI »
BÜTÜN ŞEHİTLERİMİZE YÜCE ALLAH`TAN RAHMET, TÜM MİLLETİMİZE VE YAKINLARINA BAŞ-SAĞLIĞI DİLİYORUZ... »
YAŞANMIŞ ALPAGUT HİKAYELERİ: »
MERHûM VE MERHûME ALPAGUTLU"LARA BİR FÂTİHA OKUYALIM...(MEZARLIK KİTABE LİNKLERİ)GÜNCELLEME: 29 EKİM 2012 »
»
»
»
(ESYO)ESKİŞEHİR SİVİL YEREL OLUŞUM DUYURULARI »
ÂMATLARIN (AHMETLER) HOCA DİYE BİLİNEN HACI HASAN EFENDİ: »
»
Alpagut.org Mail Grubu »
Ziyaretci Sayısı : 338023

alpagut.org sitesinin yapım ve tüm yayın masrafları 2005 yılından bu yana Mustafa SUNA(DALLI MUSTAFA) tarafından karşılanmaktadır. alpagut.org adı Mustafa SUNA adına tescillidir..>

 


BENİM SILAM; GÖZE GELDİ; SÖZE GELDİ…


Hey yârenler; kalemim geldi aşka;
Bir dinleyin; bizim eller bam-başka...
Gördüklerim... Sayabilseydim keşke...

Kalemde mürekkep tükenir; yetmez...
Biter ömür; sözlerin ardı bitmez...

Gözün açan; yatırırlar beşiğe;
Yıl dolmadan apıldarlar eşiğe..
Ertesi yıl, eli tahta kaşığa;

Uzanır; eklenir sayı kazana...
“Kazanmak”la başlar söz; kız-kızana...

Ocak başı üstünde bakır kaplar;
Kalaycı bir yılda uğrar; kap toplar..
Avluda, bahçede oğlaklar hoplar;

Yürümeyi bilen oğlak güderdi,
Yedeğinde; at, eşeği yederdi...

Sabah, derin uykusundan uyanan;
Üstün giyip; darabaya dayanan;
Doğan günün boyasıyla boyanan;

Testi elde; pınar yolun tutardı;
Testisin kor; su sırasın kapardı...

Konu-komşu çamaşıra konardı.
Halı, kilim, musluklarda yunardı..
Köyüm içi, adım başı pınardı;

Hayal oldu gitti, pınar başları;
İzler silindi; kalmadı taşları…

Sünnet bayrağını; enişte çeker;
“Veysel-Kârânî’yi”; inişte çeker;
“Dostu-Yârânî’yi”; genişte çeker..

Önde bayrak; dost-u yâran arkada;
Dolaşır; mutlak uğrarlar; parka da..

“Bak! Bak; tavanda sıçan var” der-demez;
Çocuk nasıl kesildiğin fark etmez..
Sünnetçi Ali bu; akıldan gitmez;

Şıptak kanı keserdi döktüğü toz..
Tozun sırrın göremedi hiçbir göz...

Her gün odun istenirdi okula;
“İnce mi, kalın mı? ” diye bakıla..
Unuturduk; bazen gelmez akıla;

Tuttururlar tekrar evin yolunu,
İnceyle, değiştirirler kalını...

Önlüğümüzün adıydı: karaca..
İlk okul beşte başladık oruca..
Öğrenci var; on dördünden irice;

“Yasak! ! ” derler; biz orucu seçerdik...
Oruç için okuldan da kaçardık...

Kirman elde; ebe yünü eğirir,
Sağım vakti; inek, damda böğürür,
Çam teknede aba hamur yoğurur…

Ne hoş idi kara fırın ekmeği,
Ocak başta pişen çömlek yemeği…

Zemheride kar, fırtına azardı..
Anam, delik çorapları gözerdi;
Delikler çok; gözemekten bezerdi…

Yün çorabı giyen ayak üşümez…
Naylon çorap çıktı; yüzler ışımaz…

Sele idi, bağ bozandı, sepetti;
Kâh yılgından, kâh fındıktan üretti;
Dudu Hasan Dayı, ömrün tüketti;

Öre-öre ağız bağın bağlardı,
Muhabbeti; paslı yürek yağlardı…

Yük ağmasın; sıkar idik kolanı.
Dağ aşağı, gerer idik palanı,
Örükleyip; engellerdik talanı.(!)

Dağın-bağın kahrın çekti eşekler…
Günah artırmada; tekti eşekler..(!)

Köfeyi; beygire, sarmak için biz:
Tille alırız; koyarız alta, diz;
Urganı; çatmaya dolar; çekeriz…

Günü geldi; güç; yüklere, yetmedi…
Çekilenler; hiç aklımdan gitmedi…

Bağ bozanla; güzün, bağlar bozardık..
Şarpanaya üzüm koyup; ezerdik..
Pekmez toprağıyla, şıra süzerdik..

Kış azığı: küpte; pekmez-bulama..
Bulamayı; şimdi, gel de; bulama…

Döner dolap; suyla dolar yalaklar;
Çok dolunca, deşilirdi yolaklar;
Dolapçı, dolabı, anda salaklar…

Hasret kaldık; iniltiler kesildi…
Dolap nesli; ne de yarân nesildi…

Güz gelince; ayvasıyla, narı var.
Kış ortası; gün açımlık karı var..
Ocak başlarda; ateşin harı var..

Pınarbaşı’nda kayardık kızağı;
Pek çokları, bulamazdı kazağı…

Sabah sofrasında; tarhana aşı;
Karın doyurmada; bulunmaz eşi..
Tarhanasız, bitmez; garibin kışı…

Bir sahana; dokuz kaşık sallardık;
Biber salçasıyla; rengin allardık..

Yağlık için; haşhaş, susam ekerler;
Yağcıların yağhanede çekerler..
Kandillerde; bebe yağı yakarlar;

Ne, yağcılar kaldı; ne de, o yağlar;
Anar durur, tadını bilen sağlar..

Ramazanda; top atardı korucu..
Topla beraber; açardık orucu..
“Bu ayda ölene gelmez sorucu”;

Derdi; müezzinlerimiz; câmide;
Azı kaldı; çoğu şimdi, fânide…

Korcu Kadir, bir de; Tayırdak Ahmet;
Hakkın verirler davulun; yok, töhmet..
Rahmetli oldular; eylesin rahmet;

Rahmân, onlara ki; gündüz, korurlar;
Ziyankârı; dağda-bağda bulurlar..

İftar açardık caminin avluda.
Şeker verirler; giderdik mevlide.
Dede-baba; ardı sıra, oğlu da..

Minareye çıkar kandil asardık..
Uzun günler, ne de yaman susardık..

Ahmet, Üsen Bakkal; sergi açardı..
Bayram gelir; millet, urba seçerdi.
Terziler; durmadan, pantul biçerdi..

Takım elbisenin, şapkası vardı;
Şapkasız gezeni; köylü, kovardı..(!)

Bayramımız; bayram idi, çoklukta…
Bölüşmenin tadı vardı; yoklukta…
El öper; harçlık alırdık kıtlıkta..

Günlere böler; gezerdik akraba..
Bayramın, son günün adı; “Hatçaba.”(!)

Bayramlarda, büyük eli öpülür..
El öpen ellere, harçlık dökülür..
Dargınlıklar, yüreklerden sökülür..

Çocuk gönlü; beş kuruşa gülerdi..
Gücü yetse; beş kuruşu bölerdi.(!)

Bakkal Dede, beş kuruşları görür;
“Ceviz kapçığı doldurmaz” der; yürür;
Bir tek lokum; ya da, bir şeker verir…

Çocukluk ya; bir lokuma değerdi;
Bir lokum tat; ne bulunmaz değerdi…

Birinci gün; ikindiyi kıldıkta;
Bayram eder, mevtamız; mezarlıkta;
Zengin-fakir, büyük-küçük birlikte;

Dinleriz Yâsini; İhlâs okuruz;
Mezardan mezara mekik dokuruz…

Lafçı Ahmet Dayı; okurdu ezân;
Duyunca, ne mümkün; yatağa uzan..
Dinleyen; namaza gösterir; özen…

Denizli horozu gibi şakardı;
Seher vakti; köy; camiye akardı…

Başlar ezân; yorgan, üstten atardık;
Abtest alıp; câmi yolun tutardık;
Birlikte, kapı dibinde biterdik…

Uzuun-uzun okunurdu ezânlar;
Hasret kaldık; yâda düştü, hazânlar…

Sabah câmisinden çıkan; kahveye;
Varır, kurulurdu; tahta peykeye..
Masa bulamazdı; kalan, arkaya…

Kahveci; şafakla, fırlar; uçardı;
Sabah ezânıyla, kahve acardı..

“Alpat muhabbeti” derler; yapardık;
Muhabbetten nice hisse kapardık;
Helâl sözden, ara-sıra sapardık..(!)

Gelsin çaylar; posta-posta; masaya;
Çay parası; selam versin kasaya...!

Cuma salâsı verilir-verilmez,
Tarlada, bağda, bahçede durulmaz;
Yoksa; namaza vaktinde varılmaz…

Namaz vakti, kahvelerde durulmaz! !
Kahveci, câmide; kahve sorulmaz..!

Kahveye; oyun kâğıdı koyulmaz.!
Kumar masasında; ahbap soyulmaz.!
Aile sağlam; temeli oyulmaz! ! ..

Açıldıkta; koyan, koymuş kuralı;
Çatlak seslere; olunmaz; oralı..(!)

Dallı Dayı ’nın kantarı; terâzi;
Milim tartar; yoktur hiç-bir arazı;
Kırk yıl çekti; görülmedi marazı;

Kim bilir, nerdedir şimdi? Bilinmez;
Köy Halinde bıraktı iz; silinmez…

Tilkiler; “Çalcıbayır’da”; pavuklar..(!)
Tüneklerde, gıraklıyor tavuklar…
Sansar için; kapanlanır, kovuklar..

Ne tavuklar kaldı, ne de tünekler;
Sansar, tilki; uzaklarda pinekler..(!)

Sığırların, salım yeriydi kıraç.
Koca Yaşar; ne mazlım bir sığırtmaç.
Son demlerde, çıkamaz oldu yamaç..

Her yaz mevsim; göçer sığır Mahal’a..
Mihal’mış; Mahal demişler Mihal’a.

Guruplarla, gece, ders çalışırdık;
Sıra-sıra evleri dolaşırdık.
Karanlık sokaklara alışırdık.

Gelir çaylar; yalnızca iki bardak;
Verilmezdi; istesen, eki bardak.(!)

Zenginin evinde yanan; löküstü..
Beş numara gaz lambası; lüküstü..!
Cereyan lafı; duvarda akisti..

Sokak lambaları yandı, gelince;
Yetmişlerdi; boğdu bizi sevince…

Soba yanında oturan yanardı;
Cam kenarında soğuktan donardı;
Ortada kalanlar, derse kanardı..

Yeniler, ne bilsin böyle halleri;
Yanmak-donmak yok; hamd etsin dilleri

Kıraç Dutluğu’na, yayılır çerçi.
Çerçiden görülür evlerin harcı.
Zeldari kakıyla ödenir borcu! ..

Hayâlimde, silik izleri kaldı;
Şimdi, yerlerini bakkallar aldı..

Bezirgan Dayımız vardı; Gedizli;
Beygiriyle, köy-köy gezerdi; hızlı;
Nazilli, kaşmir satardı; pek nazlı..

Parası olmayan aldı; veresi;
Gelmedi; defterde kaldı gerisi..(!)

İnek güderken, tutardı; bikelek.. (böğelek)
Nefes yetişmez; kalırdık; bakalak.(bakarak)
Köyün yolunu tutardık; akalak..(akarak)

Ne inek var; ne de ahır kapısı;
Oda oldu; say ki, hemen-hepisi…

Harmanda; öküz ağzında bağ olmaz..
Harman yerimiz, düzdedir; dağ olmaz..
Sabah çiyinde sürmesi, yeğ olmaz…

Gün ortası dönmek gerek; harmanda;
Dil kurumsar; derman bulur ayranda…

Beygire, tebelleş olunca geven;
Kayış atar; çarktan çıkardı düven..
Ağzı bozuklardı; “çarkına” söven…!

Kalmadı; göçünce, at ve öküzler;
Küfür sözü; duyan; yolda tökezler.(!)

Kosa ile; biçerdik, yonca otu;
Deste yaptık; sardık Emmi’nin atı..
Semer; vurmuş bele; keçesi katı..

Semerci Dayı da; kayboldu, gitti..
Semerlenmiş atların, çağı bitti…

Hayatta, olmadı; evde beşiği;
“Kançolos İsmel” derlerdi; eşeği;
Anırır dururdu; yoldan aşağı;

“Çukurharmanlar’da” izi kalmadı;
Göçüp gittiler; yerleri dolmadı…

İmnes Dayı; doru atın süslerdi;
Tüfek atar; gittiğini seslerdi;
Söğüt, Yörük Bayramına yaslardı…

Döner akşam; öttürürdü kavalı;
Önce; içli, sonra; oyun havalı..(!)

İki imam, iki korcu, bir muhtar;
Biri hatıp, biri sucu; bir karar;
Maaşların; köy sandıktan alırlar;

Kimi madde, kimi mânâ korurlar;
Gereğini; arar,sorar, bulurlar…

Alefendi imiş; umum kâtıbı;
Hatıp Hoca; Cuma, hutbe hatıbı;
Koca câmi; haftalık, muhatabı;

Hutbelerin, deste yapmış; “Bende”dir…
Umulur; Berzah alemde handedir…

Köyün tellalıydı; nâmı: “Kavallı”;
Haraç-mezat mal satar; sözü; ballı..
Yokuş çıkar iken; dinlenir; belli;

Depodan bağırır; “Bükler” duyardı;
İner; “Salaklar Bayır’a” kayardı…

Çift Motorla; Koca Motor çalışır;
İki yerin suyu; anda, çelişir..
Fazla gelen suyu, komşu bölüşür..

Elde kürek; arkçı, arktan ayrılmaz…
Sıra geçen yer sahibi, kayrılmaz…

Yirik Geverinden, tutardık suyu;
Gece ortası; giderdik, ark boyu…
Gündüzünde; mümkün-mola, ki; uyu…

Çay Suyu’nda; nice, geçti geceler;
Çilemizi; anlatamaz heceler…

Hem beylerce; hem, razaki üzümü;
Kışta olur, yazda olur kazımı..
Kalemime hüzün verir yazımı:

Yıllar oldu; görmeyeli tımarı;
Tımar yoksa; şamal, nasıl şımarı? ..

Kazma-çepin; akşama dek kazınca:
Deli-kanlı idik; kanlar; azınca:
Haz almaya; gençlik çağı hazınca;

Onca yolu, dört nal tarzı koşardık;
Tepelerden; rüzgâr gibi aşardık…

Biz koşardık; yaşlı derdi: “Gençlik vaa;
Şu gençliğin kıymatını bilin haa.”
Konuşurduk: “Bu yaşlılar; ne der yaa? ”

Aynı şeyi söylüyoruz şimdi, biz:
“Gelmez gençlik; kıymatını biliniz! ! ”

Sungucuydu; Ekşilerin Gössenge.(Gülsüm Yenge)
Gelinin, kınasın tutar; çift yenge..
Gelinlikler, çitariydi; renk-renge..

Soldu renkler; kala-kaldık beyaza…
Soğudu gönüller; döndük ayaza…

Damat salınır; patlardı; tüfekler;
Kavlı tabanca atardı; ufaklar;
Sağdıç; damada, açardı; ufuklar:

“Mutlu olun; bir yastıkta kocayın;
Gönül ateşi; tüttürür bacayın..”

Gönüller, bir idi; samanlık; seyran..
Sofrayı, şen eder; çorbayla, ayran..
Evin erkeğine; hanımı, hayran..

En büyük zenginlik idi; kanaat..
Şimdilerde; bulması, zor zenaat.(!)

Yastıklar; çiftlendi şimdi; hânede;
Başlar; yan-yana gelmiyor; tânede..
Ayrı hesaplar; bitmez; vîrânede..!

Araları; aralıyor, paralar…
Yaraları; paralıyor, paralar! ! ..

Yazma-örtme; kadınımız, örtüsü;
Altta şalvar; olur; ahlak tartısı;
Dört buçuk metreden olur; ortası..

Kara şalvar-beyaz örtmeli yıllar;
Kadınlar; erkeğe; açardı yollar..

Allı-güllü şalvar; çıktı-çıkalı;
İnce örtme; saç; görünür; tokalı..
Kadın yolda; erkeğe; yol, tıkalı..

Sorgu meleği gelmeden; ayalar..
İnandık: “îmandan gelir; hayâlar.”

Gâşak soğandır; irinin, ufağı;
Para etti mi; attırır şafağı..
Paralanan; hacca atar kapağı..

Beller; çıkartırdık; ak-pak soyardık;
Demet bağlar; demetleri sayardık..

Yöremizde; en çok olur hacısı;
Uzun yoldan; döndüremez, acısı..
Selâm gönderir Nebî’ye; bacısı..

Dilden-dile: İhrâm, tavâf, Arafât;
Yola, hazırlık başladı; yok rahat..

Yukarı Kahve önünden kalkarlar;
Kul hakkını üstlerinden silkerler;
“Solmuş domatesler” gibi bılkarlar..(!)

Hayalde; Kâbe’nin ateşi yanar..
Diller; fâsılasız; Rasûl’ü anar..

Hacılar; karşılanır; “Köy Yeri”nde;
Bilinmiyor başlangıcı; Derinde..
Üşenilmez; yazda, kışın, karında;

Tekbirlerle; eve teslim; hacılar..
Her teslimde; duâ eder hocalar..

Seyyit Yahya, Pir Nûri ve Pir Hasan,
Hacı Hasan efendi; kılmış hasen..
Dedeler, erenlerle; tamdır desen;

Mânevî bekçileridir köyümün,
Harcında; suları vardır; huyumun

Derinine insem sözün; Çıkamam.! !
Oluştum ben; toprağından; Kopamam! ! ..
Sakarya’m akmazsa; ben de akamam..! !

Söz keselim; dinleyenler bıkmasın;
Tadı kaçıp; tadımızdan çıkmasın…

Mâzîyi anarken; yaram; yarıldı…
Kelam bitti; son menzile varıldı! ! ..
Dallı Mustafa’nın; harcı karıldı;

Usta bizden, çırak bizden, harç bizden…
Suyun içtik; “Su’ya hizmet; borç bizden…

(SARICAKAYA -08.11.2005)

ESKİŞEHİR-MİHALGAZİ -ALPAGUT BELDESİ »




Mustafa SUNA
Sarıcakaya İmam-Hatip Lisesi Meslek Dersleri Öğretmeni./ESK.

DALLI MUSTAFA



 
 


FaceBook ta paylaş
BAŞA DÖN