alpagut.org sitesinin yapım ve tüm yayın masrafları 2005 yılından bu yana Mustafa SUNA(DALLI MUSTAFA) tarafından karşılanmaktadır. alpagut.org adı Mustafa SUNA adına tescillidir..>
"AHMET ZEMÇİ" YE DAİR... BİR AŞK BEKÇİSİ: Bir gazetede ölüm haberini okuduğumda; Mahşere kalan bir kavuşmanın hüznü ile eve gelip; çocukluk ve gençlik yıllarımın geçtiği, karakterimi şekillendiren Konya´ya; yaz tatillerinde, yıllardır gidip gelmeme rağmen; neden, ayaklarımın beni Zemçi Kardeşim´le buluşma noktalarına götürmediğini kendi kendime defalarca sordum.. “Vefâ; îmandandır” inancıyla, Türkiye´nin dört bir yanındaki dostları, bize emeği geçenleri periyodik aralıklarla turlayan ayaklarımız; bir türlü nasip olup ta Ahmet Bey Merhum´la bizi buluşturmadı...Ölüm haberi, beni seksenli yıllara götürdü: Anarşi, kan dolu yıllar, gülemediğimiz yıllar... Gülümsediğimi hatırlıyorum: “Yüz Numaralı” oda; Okul dönüşü; Ahmet Bey; sol elinde tuttuğu defter ve kitaplarını bırakmadan, sıcağı sıcağına, o günkü gelişen olayların kritiğini yapıyor; kendine has tarzıyla, jest ve mimikleriyle; kâh iğneleyici, kâh hüzünlü, bazen coşkulu... O´nun derdi; “Aşkın bekçiliği”ydi, “Aşkı” ise; “Aşk”tı... On iki eylülde, Milli Güvenlik Konseyinin Ülke yönetimine el koymasının ardından, bıçak gibi kesilen öğrenci olaylarının akabinde; öğrencilerin bazıları kendilerine yeni uğraşı alanı bulmuşlardı: Zemçi Bey´in tabiriyle; “Aşk dilenciliği.” Anarşi ortamının sıkıntılarından o kadar dertlenmeyen Ahmet Zemçi; “Aşk dilenciliği”den dertleniyordu.. “Aşk”kın; ehil olmayan gönüllerde kaybedilmesi; O´nun için, anarşiden daha tehlikeliydi... O´nun; çırpındığı; seksenli yıllarda, kendine has üslubuyla anlatmaya çalıştığı; “Aşkın, kaybedilebileceği” gerçeğini; yıllar sonra O´nu kaybettiğimizde, galiba daha iyi anladık... “Mevlâ aşkı”, “Leylâ aşkı”, “Görev aşkı”, “Vatan aşkı”, “Millet aşkı”... “Aşkı” kaybedince; her şeyi kaybediyorsunuz.. ikimiz de “Yüz Numara”ya düşmüştük; yani, “Yüz Numaralı” odaya da; epey milleti güldürmüştük; “Yüz numaraya düşmüşler” diye..(!) Bizimki; oda arkadaşlığından ziyade, “Nefes Arkadaşlığı” gibiydi.. Aynı havayı teneffüs eden, bir yıl boyunca, aynı ortamı paylaşan iki insan olarak; yıllar sonra, beyin kaydımda, o odadan, Ahmet Zemçi Bey´den başka isim kalmamıştı.. Mezun olduktan sonra; ne yüz yüze, ne de telefonla, Zemçi Merhûm ile görüşmek nasip olmadı. Ölüm haberinin sarsıntısıyla; beyin kıvrımlarımın arasından; “Rahmet, Ahmet Zemçi´ye” şiirimin mısraları döküldü... Son Konya yolculuğumda, T. Yazarlar Birliği Konya Şubesi´ne, “Baş Sağlığı dilemek” amacıyla uğramıştım. Şube Başkanı, Muhterem Ahmet KÖSEOĞLU Bey´in elime tutuşturduğu; “Vefatının ardından yazılanları, Merhûm´un şiir ve yazı örneklerini içeren küçük kitapçığı incelediğimde; dün neyse, bu gün de o olan, yamulmayan, inandığı değerlerden taviz vermeyen bir portreyle karşılaştım.. Belki, çook ortak noktamız olduğundan gerek... Bizim, hayatta; ev, araba sevdamız olmadı; derdimizde olmadı.. “Velespit” adlı yazısını okuduğumda; Bin dokuz yüz doksan iki doğumlu bisikletimi, İki bin dördün Mayısında, neden “emekliye” ayırdığımın sırrına vakıf oldum...Câmi dibinde, büyüyen çocuk,Ezân okurdum, idiydim küçük.Oruç tutayım; yaşım, on buçuk,“Yasak!!” diyene, hesabın sordum... Ben; hayatımın ilk baharında Konya´daydım; O ise; son baharında...Taktir yazınca, yollar açılır.Hacı Veyiszâde, suyu içilir.Noras Dağı’nın, karı seçilir.Gönül göz yaşım, sellere vurdum... Bizim Kuşaklar gülemediler... Gülümseyen gözleri; hep, biri birine benzer; Taaa uzaklara bakarlar.. Sanki, gözlerinin içerisinde, “dûr-bîn” vardır da; bu gün gülen insanların, ağlayacakları günleri uzaktan görürler... O yüzden; sürekli hüzünlüdür, gülümseyen gözleri...! Ateşten gömlek giymişiz, meğer.Yaktıkça yandık; kazandık değer.Seçmişse “Rahmân”, tebliğe eğer;Gülmedi yüzüm, gözlerim yordum... Aslanda biz, Ahmet Zemçi´yi kaybetmekle; “Nöbetine sadık bir Aşk Bekçisi”ni kaybetmiş olduk.. Biz; “Aşkı” korumada O´na yardımcı olamadık.. “Aşkı” kaybettik... Kaybedilen “Aşk”ın bekçiliğine ihtiyaç kalmayınca da; Allâh O´nu kendine aldı... “Aşk”; Allâh´a döndüüü; Zemçi de... Mustafa SUNA Sarıcakaya İmam-Hatip Lisesi Meslek Dersleri Öğret./ ESK.
Bir gazetede ölüm haberini okuduğumda; Mahşere kalan bir kavuşmanın hüznü ile eve gelip; çocukluk ve gençlik yıllarımın geçtiği, karakterimi şekillendiren Konya´ya; yaz tatillerinde, yıllardır gidip gelmeme rağmen; neden, ayaklarımın beni Zemçi Kardeşim´le buluşma noktalarına götürmediğini kendi kendime defalarca sordum.. “Vefâ; îmandandır” inancıyla, Türkiye´nin dört bir yanındaki dostları, bize emeği geçenleri periyodik aralıklarla turlayan ayaklarımız; bir türlü nasip olup ta Ahmet Bey Merhum´la bizi buluşturmadı...Ölüm haberi, beni seksenli yıllara götürdü: Anarşi, kan dolu yıllar, gülemediğimiz yıllar... Gülümsediğimi hatırlıyorum: “Yüz Numaralı” oda; Okul dönüşü; Ahmet Bey; sol elinde tuttuğu defter ve kitaplarını bırakmadan, sıcağı sıcağına, o günkü gelişen olayların kritiğini yapıyor; kendine has tarzıyla, jest ve mimikleriyle; kâh iğneleyici, kâh hüzünlü, bazen coşkulu... O´nun derdi; “Aşkın bekçiliği”ydi, “Aşkı” ise; “Aşk”tı... On iki eylülde, Milli Güvenlik Konseyinin Ülke yönetimine el koymasının ardından, bıçak gibi kesilen öğrenci olaylarının akabinde; öğrencilerin bazıları kendilerine yeni uğraşı alanı bulmuşlardı: Zemçi Bey´in tabiriyle; “Aşk dilenciliği.” Anarşi ortamının sıkıntılarından o kadar dertlenmeyen Ahmet Zemçi; “Aşk dilenciliği”den dertleniyordu.. “Aşk”kın; ehil olmayan gönüllerde kaybedilmesi; O´nun için, anarşiden daha tehlikeliydi... O´nun; çırpındığı; seksenli yıllarda, kendine has üslubuyla anlatmaya çalıştığı; “Aşkın, kaybedilebileceği” gerçeğini; yıllar sonra O´nu kaybettiğimizde, galiba daha iyi anladık... “Mevlâ aşkı”, “Leylâ aşkı”, “Görev aşkı”, “Vatan aşkı”, “Millet aşkı”... “Aşkı” kaybedince; her şeyi kaybediyorsunuz.. ikimiz de “Yüz Numara”ya düşmüştük; yani, “Yüz Numaralı” odaya da; epey milleti güldürmüştük; “Yüz numaraya düşmüşler” diye..(!) Bizimki; oda arkadaşlığından ziyade, “Nefes Arkadaşlığı” gibiydi.. Aynı havayı teneffüs eden, bir yıl boyunca, aynı ortamı paylaşan iki insan olarak; yıllar sonra, beyin kaydımda, o odadan, Ahmet Zemçi Bey´den başka isim kalmamıştı.. Mezun olduktan sonra; ne yüz yüze, ne de telefonla, Zemçi Merhûm ile görüşmek nasip olmadı. Ölüm haberinin sarsıntısıyla; beyin kıvrımlarımın arasından; “Rahmet, Ahmet Zemçi´ye” şiirimin mısraları döküldü... Son Konya yolculuğumda, T. Yazarlar Birliği Konya Şubesi´ne, “Baş Sağlığı dilemek” amacıyla uğramıştım. Şube Başkanı, Muhterem Ahmet KÖSEOĞLU Bey´in elime tutuşturduğu; “Vefatının ardından yazılanları, Merhûm´un şiir ve yazı örneklerini içeren küçük kitapçığı incelediğimde; dün neyse, bu gün de o olan, yamulmayan, inandığı değerlerden taviz vermeyen bir portreyle karşılaştım.. Belki, çook ortak noktamız olduğundan gerek... Bizim, hayatta; ev, araba sevdamız olmadı; derdimizde olmadı.. “Velespit” adlı yazısını okuduğumda; Bin dokuz yüz doksan iki doğumlu bisikletimi, İki bin dördün Mayısında, neden “emekliye” ayırdığımın sırrına vakıf oldum...Câmi dibinde, büyüyen çocuk,Ezân okurdum, idiydim küçük.Oruç tutayım; yaşım, on buçuk,“Yasak!!” diyene, hesabın sordum... Ben; hayatımın ilk baharında Konya´daydım; O ise; son baharında...
Taktir yazınca, yollar açılır.Hacı Veyiszâde, suyu içilir.Noras Dağı’nın, karı seçilir.Gönül göz yaşım, sellere vurdum... Bizim Kuşaklar gülemediler... Gülümseyen gözleri; hep, biri birine benzer; Taaa uzaklara bakarlar.. Sanki, gözlerinin içerisinde, “dûr-bîn” vardır da; bu gün gülen insanların, ağlayacakları günleri uzaktan görürler... O yüzden; sürekli hüzünlüdür, gülümseyen gözleri...! Ateşten gömlek giymişiz, meğer.Yaktıkça yandık; kazandık değer.Seçmişse “Rahmân”, tebliğe eğer;Gülmedi yüzüm, gözlerim yordum... Aslanda biz, Ahmet Zemçi´yi kaybetmekle; “Nöbetine sadık bir Aşk Bekçisi”ni kaybetmiş olduk.. Biz; “Aşkı” korumada O´na yardımcı olamadık.. “Aşkı” kaybettik... Kaybedilen “Aşk”ın bekçiliğine ihtiyaç kalmayınca da; Allâh O´nu kendine aldı... “Aşk”; Allâh´a döndüüü; Zemçi de... Mustafa SUNA Sarıcakaya İmam-Hatip Lisesi Meslek Dersleri Öğret./ ESK.