alpagut.org sitesinin yapım ve tüm yayın masrafları 2005 yılından bu yana Mustafa SUNA(DALLI MUSTAFA) tarafından karşılanmaktadır. alpagut.org adı Mustafa SUNA adına tescillidir..>
EŞYAYI "KUL"LANMAK: Kullanmak kelimesini günlük hayatımızda kim bilir kaç kez kullanmış (yine kullandık), ancak; kulluk, kul kelimeleriyle kullanmak kelimesinin ilişkisini hiç düşünmemişizdir. Biz Allâh’a karşı kulluğumuzu, ancak yüce Allâh’ın bize lütfettiği “şey”lerle yerine getirebiliriz. Eşya; “şey”in çoğuludur. Onlarda diğer canlılar gibi doğarlar, gelişirler ve ecelleri geldiğinde de ölürler. Peygamberimiz; “Eşyanın da eceli vardır” buyurur. İnsanların yanılgısı işte buradadır. Nedense, canlılar deyince, hep; insanlar, hayvanlar ve bitkiler akla gelmiştir. Halbuki Rabb’imiz; “Gökte ve yerde olan şeyler Allâh’ı tesbih ederler (noksan sıfatlardan tenzih ederler)” buyurur. Kullanılan, var olan her şey Rabb’iyle muhatap olur, yani canlıdır. İnsanlar ve cinler, Allâh’a kulluk etsinler diye yaratılmışlardır; diğerleri ise, insanlara ve cinlere kulluk etsinler diye. Allâh’a kulluk, ancak eşyayı kullanmakla mümkün olur. Rabb’leri , kullarına kulluk etsinler diye yaratır “şey”leri. Görünüşte, eşyayı insanlar üretirler; gerçekte ise, Allâh yaratır onları. Kullandığımız lisanlar da bunun içindedir. Eşya, üretilmekten dolayı memnundur; zîrâ, Allâh’ın kullarına kulluk etmeğe lâyık görülmüştür, kelimeler de öyle. Allâh’ı tesbîh ettikleri gibi, kendi dilleriyle şükrederler de. Allâh’ın verdiği mülkle-ki; mülk Allâh’ındır,ancak kullanım tasarrufu kullara verilmiştir-insanlar kullanmak üzere eşya alacaklardır. Pazarlara sunulurlar. Sanki eşya, beni alın diye yalvarır. O yüzden insanın gönlü hep yeni şeyler çeker. “Her eşyanın bir eceli vardır.” Buyuruyor peygamber efendimiz.. İnsanın eceli ve ömrü olduğu gibi, eşyanın da eceli ve ömrü vardır. Kimileri uzun ömürlüdür, nesillerden nesillere mîras olarak aktarılırlar. İnsanların doğumları ile ölümlerine doğru giden süreçle, eşyanın üretimiyle, hurda haline geldiği süreç arasında sanki tatlı bir benzerlik vardır. Vücûdumuzdaki organlarımız da bize emanet edilmiş bir çeşit eşya gibidir. İnsanlar eşyanın ecelini bazen kısaltırlar. Onları hor kullanırlar, incitirler. Bakımlarını yapmazlar; Kullanma tarifelerine uymazlar. Dişlerini fırçalamaz, çürütürler. Midelerini uygun kullanmaz, ülser yaparlar. Böbreklerini yıpratırlar. İçkiyle karaciğerlerini, sigarayla akciğerlerini mahvederler.Aslında farkında olmadan organlarının kullanma sürecini, yani ömürlerini kısaltırlar. Organlar üzülür; hâl dilleriyle, emanet edildikleri kulunu Allâh’a şikâyet ederler. Allâh dileklerini kabûl eder ve Müntakîm sıfatını tecellî ettirir; zîrâ, emânete ihânet vardır. “Muhakkak ki Allâh, hâinleri sevmez”.Acı duyar insan, kıvranır. Organlar bu şekilde intikamlarını alır emânet edildiklerinden. İnsanlar, Rabb’larının, ellerine, ihtiyaçlarını gidersin diye verdiği mülkü kontrolsüz kullanırlar. Alınan malzemeleri; modası geçti, ekmekleri; bayatladı diye atarlar. Ya da düzenli kullanmayıp ömrünü kısaltırlar.Üzerler yine, Allâh’ı tesbîh eden, insana kulluktan haz duyan eşyayı. Zamanla, ele geçen maddî imkanlar alınmak istenenlere yetmez olur. İnsan eşyayı kullanma zevkinden mahrûm kalır. Üzülen, eceli gelmeden, normal ömrünü tamamlamadan bir kenara atılan, Allâh’ın kullarına kulluktan mahrûm bırakılan eşya, Rabb’ına yalvarır, günahsızdır, mâsumdur, hemen icâbet edilir. Depremler, kıtlıklar, savaşlar başlar. İnsanlar, yenisini almağa imkan kalmadığından, eskiye yönelirler, O bir kenara attıkları, beğenmedikleri eşyayı kullanmak, bayat ekmekleri yemek zorunda kalırlar. Eşyalar, yine intikamlarını almışlardır, gözdedirler, onlara muhtaç hale gelinmiştir. Hep korkmuşumdur eşyanın intikamından. Tesbîhlerini yapıp duruyorlar. Gaflette değiller. Onları, Allâh’a kulluk yolunda kullandığımda benden razı olacak ve hakkımda müsbet şâhitlikte bulunacaklar. Allâh’a kulluk değil de, onun dışında kullanıldıklarında, israf edildiklerinde hakkımızda menfî şâhitlikte bulunacaklar. Bedelini de sıkıntılarla, acılarla, yokluklarla.... ve tekrar onlara dönüp kullanmak zorunda kalmakla ödeyeceğiz. Sonuçta eşyayı kullanmak için almak gerekiyor; Yığıp, sayıp döküp, insanlara böbürlenmek için değil. “Hümeze” Sûresini bir okuyalım. Malı toplayıp sayan, malının kendisini ebedî kılacağını zanneden insanları, nasıl bir ateşin beklediğini anlarız. Kimileri belki eşyayı hor kullanmadı, atmadı da. Onları yığdı. Kullanmağa kıyamadı. Her gün bakımını yaptı. Allâh’a kulluğunu ihmâl etti, fetiş haline getirdiği eşyaya kulluğa yöneldi. Koltuk takımına kumaşı bozulur diye oturmadı. Yemek takımları aldı, ama, yine bildiği usulle yemeğe devam etti. Evler, çocuklara değil, eşyaya özgür oldu, çocuklara dar getirildi. Evinin duvarlarının rengine, kapılarının, kilitlerinin, camlarının, elbiselerinin markalarına gösterdiği titizliği, Allâh’a kulluğunda göstermedi. Eşya; Allâh’ın kullarının kendisine kulluk etmesine râzı olmadı, yalvardı, dileği kabûl edildi.Ya; depremlerle, savaşlarla eceli yakınlaştırıldı; ya da ekonomik krizler sonucu batan, iflâs sahiplerinin borçları için satılıp, yeni sahiplerince kullanılmak üzere buluşturuldu. Ateş öyle bir dokunur ki...! Sayılıp dökülen traktörlerin, evlerin, arabaların, fabrikaların, sıra-sıra apartmanların, fetiş haline gelmiş villaların, oturulmaya kıyılamayan koltuk takımlarının, halıların yerinde; zamanı gelir; yeller eser… Mustafa SUNA Sarıcakaya İmam-Hatip Lisesi Mes. Ders.Öğrt. BAŞA DÖN
Kullanmak kelimesini günlük hayatımızda kim bilir kaç kez kullanmış (yine kullandık), ancak; kulluk, kul kelimeleriyle kullanmak kelimesinin ilişkisini hiç düşünmemişizdir. Biz Allâh’a karşı kulluğumuzu, ancak yüce Allâh’ın bize lütfettiği “şey”lerle yerine getirebiliriz. Eşya; “şey”in çoğuludur. Onlarda diğer canlılar gibi doğarlar, gelişirler ve ecelleri geldiğinde de ölürler. Peygamberimiz; “Eşyanın da eceli vardır” buyurur. İnsanların yanılgısı işte buradadır. Nedense, canlılar deyince, hep; insanlar, hayvanlar ve bitkiler akla gelmiştir. Halbuki Rabb’imiz; “Gökte ve yerde olan şeyler Allâh’ı tesbih ederler (noksan sıfatlardan tenzih ederler)” buyurur. Kullanılan, var olan her şey Rabb’iyle muhatap olur, yani canlıdır. İnsanlar ve cinler, Allâh’a kulluk etsinler diye yaratılmışlardır; diğerleri ise, insanlara ve cinlere kulluk etsinler diye. Allâh’a kulluk, ancak eşyayı kullanmakla mümkün olur. Rabb’leri , kullarına kulluk etsinler diye yaratır “şey”leri. Görünüşte, eşyayı insanlar üretirler; gerçekte ise, Allâh yaratır onları. Kullandığımız lisanlar da bunun içindedir. Eşya, üretilmekten dolayı memnundur; zîrâ, Allâh’ın kullarına kulluk etmeğe lâyık görülmüştür, kelimeler de öyle. Allâh’ı tesbîh ettikleri gibi, kendi dilleriyle şükrederler de. Allâh’ın verdiği mülkle-ki; mülk Allâh’ındır,ancak kullanım tasarrufu kullara verilmiştir-insanlar kullanmak üzere eşya alacaklardır. Pazarlara sunulurlar. Sanki eşya, beni alın diye yalvarır. O yüzden insanın gönlü hep yeni şeyler çeker. “Her eşyanın bir eceli vardır.” Buyuruyor peygamber efendimiz.. İnsanın eceli ve ömrü olduğu gibi, eşyanın da eceli ve ömrü vardır. Kimileri uzun ömürlüdür, nesillerden nesillere mîras olarak aktarılırlar. İnsanların doğumları ile ölümlerine doğru giden süreçle, eşyanın üretimiyle, hurda haline geldiği süreç arasında sanki tatlı bir benzerlik vardır. Vücûdumuzdaki organlarımız da bize emanet edilmiş bir çeşit eşya gibidir. İnsanlar eşyanın ecelini bazen kısaltırlar. Onları hor kullanırlar, incitirler. Bakımlarını yapmazlar; Kullanma tarifelerine uymazlar. Dişlerini fırçalamaz, çürütürler. Midelerini uygun kullanmaz, ülser yaparlar. Böbreklerini yıpratırlar. İçkiyle karaciğerlerini, sigarayla akciğerlerini mahvederler.Aslında farkında olmadan organlarının kullanma sürecini, yani ömürlerini kısaltırlar. Organlar üzülür; hâl dilleriyle, emanet edildikleri kulunu Allâh’a şikâyet ederler. Allâh dileklerini kabûl eder ve Müntakîm sıfatını tecellî ettirir; zîrâ, emânete ihânet vardır. “Muhakkak ki Allâh, hâinleri sevmez”.Acı duyar insan, kıvranır. Organlar bu şekilde intikamlarını alır emânet edildiklerinden. İnsanlar, Rabb’larının, ellerine, ihtiyaçlarını gidersin diye verdiği mülkü kontrolsüz kullanırlar. Alınan malzemeleri; modası geçti, ekmekleri; bayatladı diye atarlar. Ya da düzenli kullanmayıp ömrünü kısaltırlar.Üzerler yine, Allâh’ı tesbîh eden, insana kulluktan haz duyan eşyayı. Zamanla, ele geçen maddî imkanlar alınmak istenenlere yetmez olur. İnsan eşyayı kullanma zevkinden mahrûm kalır. Üzülen, eceli gelmeden, normal ömrünü tamamlamadan bir kenara atılan, Allâh’ın kullarına kulluktan mahrûm bırakılan eşya, Rabb’ına yalvarır, günahsızdır, mâsumdur, hemen icâbet edilir. Depremler, kıtlıklar, savaşlar başlar. İnsanlar, yenisini almağa imkan kalmadığından, eskiye yönelirler, O bir kenara attıkları, beğenmedikleri eşyayı kullanmak, bayat ekmekleri yemek zorunda kalırlar. Eşyalar, yine intikamlarını almışlardır, gözdedirler, onlara muhtaç hale gelinmiştir. Hep korkmuşumdur eşyanın intikamından. Tesbîhlerini yapıp duruyorlar. Gaflette değiller. Onları, Allâh’a kulluk yolunda kullandığımda benden razı olacak ve hakkımda müsbet şâhitlikte bulunacaklar. Allâh’a kulluk değil de, onun dışında kullanıldıklarında, israf edildiklerinde hakkımızda menfî şâhitlikte bulunacaklar. Bedelini de sıkıntılarla, acılarla, yokluklarla.... ve tekrar onlara dönüp kullanmak zorunda kalmakla ödeyeceğiz. Sonuçta eşyayı kullanmak için almak gerekiyor; Yığıp, sayıp döküp, insanlara böbürlenmek için değil. “Hümeze” Sûresini bir okuyalım. Malı toplayıp sayan, malının kendisini ebedî kılacağını zanneden insanları, nasıl bir ateşin beklediğini anlarız. Kimileri belki eşyayı hor kullanmadı, atmadı da. Onları yığdı. Kullanmağa kıyamadı. Her gün bakımını yaptı. Allâh’a kulluğunu ihmâl etti, fetiş haline getirdiği eşyaya kulluğa yöneldi. Koltuk takımına kumaşı bozulur diye oturmadı. Yemek takımları aldı, ama, yine bildiği usulle yemeğe devam etti. Evler, çocuklara değil, eşyaya özgür oldu, çocuklara dar getirildi. Evinin duvarlarının rengine, kapılarının, kilitlerinin, camlarının, elbiselerinin markalarına gösterdiği titizliği, Allâh’a kulluğunda göstermedi. Eşya; Allâh’ın kullarının kendisine kulluk etmesine râzı olmadı, yalvardı, dileği kabûl edildi.Ya; depremlerle, savaşlarla eceli yakınlaştırıldı; ya da ekonomik krizler sonucu batan, iflâs sahiplerinin borçları için satılıp, yeni sahiplerince kullanılmak üzere buluşturuldu. Ateş öyle bir dokunur ki...! Sayılıp dökülen traktörlerin, evlerin, arabaların, fabrikaların, sıra-sıra apartmanların, fetiş haline gelmiş villaların, oturulmaya kıyılamayan koltuk takımlarının, halıların yerinde; zamanı gelir; yeller eser… Mustafa SUNA Sarıcakaya İmam-Hatip Lisesi Mes. Ders.Öğrt.