alpagut.org sitesinin yapım ve tüm yayın masrafları 2005 yılından bu yana Mustafa SUNA(DALLI MUSTAFA) tarafından karşılanmaktadır. alpagut.org adı Mustafa SUNA adına tescillidir..>
HOROZLAR VE BABALAR: Kırsalda horoz, “fecr” vaktinin habercisidir. Ötüşüyle; insanları yeni bir günün başlangıcına hazırlar. Güneşin doğumuyla; tavuklarla beraber gezintiye çıkar. Genelde yemleri kuşluk vakti verilir. Çocukluğumdaki köy hayatında, güne erken başlanırdı. Sabah ezanıyla hayat başlar. Her kesin yapacağı mutlaka bir işi vardır. Çocuklar çeşmelerden su getirmeğe giderler. ( Evlerde, o yıllarda çeşme yoktur.) Köy davarına, hayvanlar salmaya götürülür. Ortalık cıvıl, cıvıldır. Tavuklar, çevreyi gagalar, eşinirlerken, horoz, etraflarında dolanır. Ara sıra; sürüden ayrılan tavukları, kanadıyla vurarak ikaz eder. Hiç unutmam; Yine böyle bir gün; horoz, yem bulmuş; özel bir ses çıkarıyordu. Tavuklar koştular. Yemi, parçaladı. Onlara yedirdi, kendisi yemedi. Daha sonraları, bir-çok horozun da öyle davrandığını gördüm; Yem buluyor, kendisi yemiyor, bölüştürüyor. Önceliği tavuklara verip; kendileri, kalan kırıntıları yiyorlar. Sonuçta, sürülerine hakim oluyorlar. Horoz, çöplüğünde ötermiş; Çok doğru... Başka alanlara gitmiyorlar. Ev civarında dolaştırıyorlar. Bu civara sokulan, başka horozları da, kovalıyorlar. Kovalanan horoz, eğer kaçmazsa; bir dövüştür başlıyor!!! Horoz, diğer horozun ibiğine gagasıyla vurur, kanatır. Kanayan ibik, incelir. (Kıl ibik olur. “kılıbık erkek” deyimi buradan gelir.) dövüşü kaybeder ve kaçmak zorunda kalır. Bazı horozlar da; zamanında tavukları gezdirmeye götürmüyor, bulduğu yemi önce kendisi yiyor, sürüsüne hakim olamıyor. Yukarıda olduğu gibi, başka çöplüklere gidip; ibiğinden oluyor.(!) İşte böyle yapan horozlar; (vakitsiz öten horozun başı kesildiği gibi..!) ya, kesilip, yeniyor; ya satılıyor, veya değişçilere veriliyordu. Sürüsünü gezdirmeğe götürdüğü halde, bulduğu yemi, önce kendisi yiyen horozların, tavuklara hakim olamadığını gördüm. Gelelim bu, güzelim hayvanların bize vermek istediği mesaja; Zîrâ hayvanlar, doğuştan programlı olarak dünyaya gelirler. Buna; “iç güdü” diyorlar. Rabb’ımız, onlara ne yapmaları gerektiğini öğretmiş, gereğini yapıyorlar. Amacımız; bir horoz tipini övüp, diğerini kötülemek değil. Bir kısım babalar var; evlerinde çeki –düzen vardır. Aile prensiplerine uyulur. Baba, evin reisidir. Sözü tutulur. Saygı duyulur. Evin işleyişine hakimdirler. Sorumlu davranırlar. Hemen şiddete baş vurmazlar. Onlar, hep, hane halkını, kendi arzularına tercih ederler. En iyisini, ailelerine yedirirler, giydirirler. Çocuklar doymadan, onlar doyamazlar. Tatlı yemeklerde, yer gibi yaparlar. En son, çocukların bıraktıklarını yerler, ya da beğenmediklerini. Çocukları, en iyisini giyer; bazen, eskitemediklerini, babalarına bırakırlar. Bu babalar; başka kapı bilmezler, eşlerine sadıktırlar, eşlerini korurlar. Orta Asya, Türk Töresinde de vardır; En son komutanın çadırı kurulur, en son komutan yer. Asker, en iyisini yer. Komutan aç kalır; ama, asker aç kalmaz. Göç yollarında, en son, bey çadırı kurulur, onun ocağı kaynar, sorumlu olduğu aşiretin karnı doymadan, o yemek yiyemez. Tabi ki; böyle babalara, komutanlara, beylere, patronlara itaat; hem de, içten, severek itaat edilir, saygı duyulur. Bazı babalar da vardır ki; En iyisini kendileri yerler, giyerler. Çoluk-çocukları, üryan püryandır. Lokantalarda yiyip; gazinolarda, kumar masalarında kazandıklarını tüketip, evlerine giderler. Bazıları, başka kapılar da bilirler...! Başka çöplüklere gidip de; ibiklerini, “kıl ibik” eden horozların başına gelenlerin; onların da başına gelmesi muhtemeldir..(!!) Böyle babalara; ailelerince saygı duyulmaz, itaat edilmez, ev içi kavgalar hiç eksik olmaz. Zamanla, evleri dağılıp gider; Patronların, beylerin düzenleri de öyle. Lider konumunda olan kişilerin, horozlardan alacağı, daha, çoook dersler, ibretler olsa gerek...! Mustafa SUNA Sarıcakaya İmam- Hatip Lisesi Mesl. Ders. Öğret./ESK.
Kırsalda horoz, “fecr” vaktinin habercisidir. Ötüşüyle; insanları yeni bir günün başlangıcına hazırlar. Güneşin doğumuyla; tavuklarla beraber gezintiye çıkar. Genelde yemleri kuşluk vakti verilir. Çocukluğumdaki köy hayatında, güne erken başlanırdı. Sabah ezanıyla hayat başlar. Her kesin yapacağı mutlaka bir işi vardır. Çocuklar çeşmelerden su getirmeğe giderler. ( Evlerde, o yıllarda çeşme yoktur.) Köy davarına, hayvanlar salmaya götürülür. Ortalık cıvıl, cıvıldır. Tavuklar, çevreyi gagalar, eşinirlerken, horoz, etraflarında dolanır. Ara sıra; sürüden ayrılan tavukları, kanadıyla vurarak ikaz eder. Hiç unutmam; Yine böyle bir gün; horoz, yem bulmuş; özel bir ses çıkarıyordu. Tavuklar koştular. Yemi, parçaladı. Onlara yedirdi, kendisi yemedi. Daha sonraları, bir-çok horozun da öyle davrandığını gördüm; Yem buluyor, kendisi yemiyor, bölüştürüyor. Önceliği tavuklara verip; kendileri, kalan kırıntıları yiyorlar. Sonuçta, sürülerine hakim oluyorlar. Horoz, çöplüğünde ötermiş; Çok doğru... Başka alanlara gitmiyorlar. Ev civarında dolaştırıyorlar. Bu civara sokulan, başka horozları da, kovalıyorlar. Kovalanan horoz, eğer kaçmazsa; bir dövüştür başlıyor!!! Horoz, diğer horozun ibiğine gagasıyla vurur, kanatır. Kanayan ibik, incelir. (Kıl ibik olur. “kılıbık erkek” deyimi buradan gelir.) dövüşü kaybeder ve kaçmak zorunda kalır. Bazı horozlar da; zamanında tavukları gezdirmeye götürmüyor, bulduğu yemi önce kendisi yiyor, sürüsüne hakim olamıyor. Yukarıda olduğu gibi, başka çöplüklere gidip; ibiğinden oluyor.(!) İşte böyle yapan horozlar; (vakitsiz öten horozun başı kesildiği gibi..!) ya, kesilip, yeniyor; ya satılıyor, veya değişçilere veriliyordu. Sürüsünü gezdirmeğe götürdüğü halde, bulduğu yemi, önce kendisi yiyen horozların, tavuklara hakim olamadığını gördüm. Gelelim bu, güzelim hayvanların bize vermek istediği mesaja; Zîrâ hayvanlar, doğuştan programlı olarak dünyaya gelirler. Buna; “iç güdü” diyorlar. Rabb’ımız, onlara ne yapmaları gerektiğini öğretmiş, gereğini yapıyorlar. Amacımız; bir horoz tipini övüp, diğerini kötülemek değil. Bir kısım babalar var; evlerinde çeki –düzen vardır. Aile prensiplerine uyulur. Baba, evin reisidir. Sözü tutulur. Saygı duyulur. Evin işleyişine hakimdirler. Sorumlu davranırlar. Hemen şiddete baş vurmazlar. Onlar, hep, hane halkını, kendi arzularına tercih ederler. En iyisini, ailelerine yedirirler, giydirirler. Çocuklar doymadan, onlar doyamazlar. Tatlı yemeklerde, yer gibi yaparlar. En son, çocukların bıraktıklarını yerler, ya da beğenmediklerini. Çocukları, en iyisini giyer; bazen, eskitemediklerini, babalarına bırakırlar. Bu babalar; başka kapı bilmezler, eşlerine sadıktırlar, eşlerini korurlar. Orta Asya, Türk Töresinde de vardır; En son komutanın çadırı kurulur, en son komutan yer. Asker, en iyisini yer. Komutan aç kalır; ama, asker aç kalmaz. Göç yollarında, en son, bey çadırı kurulur, onun ocağı kaynar, sorumlu olduğu aşiretin karnı doymadan, o yemek yiyemez. Tabi ki; böyle babalara, komutanlara, beylere, patronlara itaat; hem de, içten, severek itaat edilir, saygı duyulur. Bazı babalar da vardır ki; En iyisini kendileri yerler, giyerler. Çoluk-çocukları, üryan püryandır. Lokantalarda yiyip; gazinolarda, kumar masalarında kazandıklarını tüketip, evlerine giderler. Bazıları, başka kapılar da bilirler...! Başka çöplüklere gidip de; ibiklerini, “kıl ibik” eden horozların başına gelenlerin; onların da başına gelmesi muhtemeldir..(!!) Böyle babalara; ailelerince saygı duyulmaz, itaat edilmez, ev içi kavgalar hiç eksik olmaz. Zamanla, evleri dağılıp gider; Patronların, beylerin düzenleri de öyle. Lider konumunda olan kişilerin, horozlardan alacağı, daha, çoook dersler, ibretler olsa gerek...! Mustafa SUNA Sarıcakaya İmam- Hatip Lisesi Mesl. Ders. Öğret./ESK.